Taksir

Gece saat iki suları olmalıydı

Minibüsten erken inmiş

Kepenkleri kapalı dükkanların sırasında

Sağ yanım mutedil dalgalı

İçimi titreten nemli boğaz esintine inat

Nedense üç düğmesi açık gömleğimin

En meşru yanım, ceketim, kolumda iki büklüm

Kafamda muhtemeldir ki üç dublenin dumanı

Adımlarken evin yolunu

Soldaki dik merdivenlerde gördüm onu ilkin.

 

Sonraki sabah börekçide gördüm

Masada kürt böreği ve çay bardağında sıcak süt,

Derken akşam Fındıklı’da bir ara sokakta rastlaştık

Yanımda kızıl saçlı bir kadın,

Sonra sinemada, çay bahçesinde, iş yerinde,

Pazarda, parkta, kitapçıda,

Metroda, trende,

Böyle belki on beş yirmi gün sürdü bu tesadüfler.

 

Yaz memur bey;

Dört sokak lambasından gayrı,

On yedi yıldız ve yarım bir ay,

Karşı kıyıda Üsküdar ve Paşa Limanı,

Üç küçük tekne ve bir şilep,

İki martı ve bir yaşlı karga,

Ve kör bir şair

Şahidimdir ki

Az önce birini denize ittim

Arkası dönüktü

Ne olduğunu dahi anlayamadı

Artık gizlenmeyi beceremeyen

Hayatımın gizli tanığını

Akıntıda çırpınırken seyrettim bir süre

Ta ki karanlıkta yitip gidene kadar.

 

****************

Tomris

Öykü böylesine etkileyici

Oyuncular kıskanılası

Esin de bu denli kuvvetli olunca

Pek tabi

Değil sadece şair namzeti

Kıyısından köşesinden edebiyata dokunmuş

Kim varsa

Bir Tomris aramıştır

Kadın erkek fark etmez.

Hoş bulsalar da

İşe yarar mı bilemeyiz.

Oysa

Mesele şiir değildir.

Kavuşamama,

Ya da

Kara sevda da değildir,

Aşk da değildir.

Mesele kaybetme,

Terk edilme korkusu da olmamalı.

Tüm bunlar olsa olsa sonuçtur.

Tüm bunlar bir şekilde olur.

Olmuştur da, hatta fazlası bile.

Tüm bunlar Tomris olmasa da olur.

Olmayan nedir?

Eksik olan nedir?

Neden hep Tomris’i ararız?

Yaralarını kendi saranlar

Yastığına sarılıp yatanlar

Gökyüzüne bir başına bakanlar

Ve hatta

Bunlardan şikâyet etmeyenler dahi

Hep Tomris’i arar,

Hep Tomris’i bekler.

 

Belki de

Mesele Tomris olma isteğidir,

Tomris’in yerinde olma isteğidir de

Bunu hiç fark etmemişizdir.

 

******************

Yüzleşme

Önceki günün gecesinde

Öyle bir aydınlık oldu ki

İçindeki karanlık ortaya çıktı

Gizlemek mümkün mü

Bakan herkes gördü o an

İnkâr etmek faydasız

Kafasını öne eğ(e)medi

Bir anda oldu her şey

Bir oyun daha bitti

Bir şiir daha bitti.

(……)

 

Suç yoksa neden ceza var?

 

Olay mahalline döndü

Kaldırıma oturdu

Soğuktu

Dumanı ciğerlerine doldurdu

Bir süre tuttu.

Nedense

O an özlemin yanında

Derin bir pişmanlık da hissetti

İlk kez

Kendisi de şaşırdı

Ellerini bacaklarının arasına sokup

Uzandı

Titriyordu

Çenesini kontrol edemiyordu

Gözlerini kapattı

Sesler boğuldu

Daldı.

 

Bir çocuk gelip sarstı omzunu

Kendine geldi

Bir gözü yeşil diğeri ela

Burnundan akan sümüğün izi kalmış

Ağzından buhar çıkıyor nefesiyle

Uyuyor musun diye sordu

Uyuma sakın,

Uyuma ölürsün.

 

Elini uzattı, çocuk koşarak uzaklaştı

Geldiği gibi bir anda kayboldu.

Yavaşça doğruldu

Kasıklarında bir sancı

Elleri şişmişti

Sol kaşı yarılmış

Akan kan yüzünde kurumuş

Bir taksiye el salladı

Eve döndü

Anahtar kapının üzerindeydi

Dün unutmuş olmalı

Her şey yerli yerindeydi

Doğrudan yatağa girdi

Tamamen yorganın altındaydı

Çocukken korktuğunda

Yaptığı gibi

Hiçbir şey düşünmemeye çalıştı.

Öğrendiği ne varsa unutmak istedi

Yaptıklarını zaten unutmuştu.

 

Suç var ve ceza kaçınılmaz

Ve ne yazık ki

Hayat kabul edemeyeceğimiz kadar

Basit bir oyun.

 

Ve son olarak

(……….)

Bütün renkler

Bir yanılsamaydı

Ve ayrıca

Zamanın kölesiydi

Ve dahası

Bunu dile getirmeye

Hiç ama hiç

İhtiyaç olmamalı.

 

Düşersin ve kalkarsın

Dizlerindeki izlere

Bir yenisini eklersin

Her şey dönüşür

Her şey değişir

Her şey devam eder

Yeter ki kutsayalım anları

Değerini verelim

Hakkını teslim edelim

Düşersin ve kalkarsın.

(…………..)

 

*********************

Sanrı

Kırılmış gibiydi bir şeye

Belki de kızgın

Yoksa pişman mı?

Bunu hiç bilemeyeceğiz.

 

Göründüğü gibi olmamalı

Yakalandıktan nice sonra

Sorgu odasında

Masanın iki yanında karşılıklı iki göz

İki bakış.

 

Kıyıya sis çökerken

Boş bir tekne sallanıyor hafif hafif

Sazlıkta gürültücü kuşların çığlıklarına karışıyor

İki el silah sesi

Avcılar sese koşuyor

Birkaç damla süzülürken

İki göz görünmez oluyor yavaşça.

 

Sadece sorulana yanıt ver.

 

Neden böyle bir oyuna ihtiyaç duydun?

-bu kimseyi ilgilendirmez.

Ne zamandan beri oynuyorsun?

-hatırlamıyorum.

Ona bir zarar verecek miydin?

-(susar bir süre) kendisine sorun.

Peki asıl maksadın neydi?

-herhangi bir maksadım yoktu.

 

(Kızar ve odadan çıkar)

 

Bir suç yoktur,

Belli belirsiz bir suçluluk tespit edilmiştir

Yine de

Müebbet yazdılar deftere.

 

Aslında her şey (tam da) göründüğü gibidir.

Ama bu ‘zaman’ denen şey var ya

-Ki şeytanın ta kendisidir-

Öyle bir zamansızdır ki

Şirazeni kaydırır

Şakulünü şaşırtır

Belini büker

Dilini burkar.

 

Diyeceğim o ki

Zaman öldürür,

Seni asarlar.

 

*****************

Tren

Yalnızlığım, kadim dostum,
Küçük bir kasaba istasyonunda
Arkasına bakmadan terk etti beni.
(Birlikte)
İyi bir şeyler yapmanın hayaliyle
Canlandı ölü kuşlar yüreğimde.
Kağıdı kalemi alıp bir kaç satır yazdım
Beğenmedim,
Yine de silmedim, (sonra sana okurum)
Yol uzun
Bilinmezin tedirginliği var
Yalan yok,
Var elbette.

Beni sana götürmese de
Seni bana getirmese de
Bu treni hep seveceğim.

Tünelin çıkışında
Güneşe baktım kısarak gözlerimi
Ne çok renk varmış.

*************************

Kır

Bozkırdan dem vurmuşken

Bilinsin ki

İlk günün gecesinde keskin bir hasret düştü toprağa

Lacivert bir boşluk ile doldu her yan

Atların sesleri duyulmaz oldu.

 

İpleri düğüm olmuş kukla gibi

Ranzanın kenarından

Düştü

Sol kol.

 

Bilinsin ve hatta yazılsın ki

Zaman da kırılır

Lakin dağılmaz.

 

Uyuyor mu, hadi sor.

Bak elma kokuyor rüzgâr

Kır zamanı, şimdi.

******************

Beklentisiz

Kaçsan ya sen!

Arkana bakmadan,

Bozkırın sonunda küçük bir köye.

Ekmeksiz, susuz hatta şuursuz,

Yolsuz, okulsuz, ağaçsız,

Dilsiz.

Sonra sonra

Belki hatrına düşerim diye

Beklerim.

Aramazsın,

Aramam.

Aramayışlarımızın birlikteliğine

Sevinirim.

Sondan Başa

Hey banktaki, baksana!

Küçük bir oyun oynayacağız.

Kısa bir süre geriye saracağız hayatı,

Az sonra hiçbir şey olmamış olacak,

Ellerin boş, yüreğin yine tedirgin.

Ezber bozmak mı?

Hadi canım, yok artık

Bilakis,

Yine

Yağmurlu gri günlere günaydın diyeceksin

Endişe etmene gerek yok.

Hadi derin bir nefes al,

Gözlerini kapa,

Bir ki üç ve gongggg!

-Siktir, noldu böyle?

Elveda aşk, tekrar hoş geldin hazan

-Neler oluyor kuzum, bokunu çıkarma

Başka bir seçenek kalmadı

Uzun uzun düşündüm

Zor olacak elbette

-Yeter kes artık

Az sonra ya da önce, senin de bir an “olamaz” diyeceğin

O direnmek imkânsız

Parkinsondan hallice

Nefes kesen

Karın deşen

Şey, tarifi güç

-Ellerin neden terliyor

Şimdi sen de biliyorsun

Tek başına

Sevmek de değil

Sevda da değil

Renksiz, boş, hacimsiz

Vakumlanmış iki yürek

Elma kokulu

Düpedüz aşk

Apaçık aşk

-Beni bırakma

Aşk mı?

Hep yanımda

Kal,

Yok yok, bence

Tam da burada ve bu zamanda

Kal

Ma

Sın.

Tutku?

Bence süper kahraman

Züppe değil

Teke değil, Pan değil

Yazmak için arayan

Ya da

Aşk için yazan

Niye güldün?

Bira? İki oldu.

-Selam, ne zamandır buradasın?

Hiç gitmedim

-Gitme.

*********

Alışmak mı?

Ne kadar hızlı alışıyor insan

Sıradan bir güne;

Masadaki su dolu sürahi

Kırıyor güneşi,

Boş kâğıttan yansıyor yedi cin

Saçılıyorlar odaya,

Duvarlar eğleniyor

Dokuz sekizlik bir şarkı uçuşuyor havada.

Ne kadar sıradan bir gün

Hızla alışıyor insan;

Kapkara bir göze,

Çekiyor seni en derinine

Mutlak bir karanlık

Sıcacık sarıyor

Göğsüne bastırıyor

Bırakmıyor ki nefes alasın,

Kimin umurunda.

Ne kadar korkuyor insan

Hızla alışmaktan

Sıradan bir güne,

Nedensiz ve münasebetsizce

Özlemeye,

Mahpusta

Tütünsüz kalmış gibi.

 

***************

 

Aşk Değildir

Hatırlamadıklarımız

Hatırladıklarımızdan

Çoktur.

Bazısı tamamen silinmiş

Belli belirsiz bir iz ya var ya yok,

Azı hep aklımızda, yanı başımızda,

Hatta nefesimizde,

Gözbebeğimizin ta içinde.

 

Günaşırı bıkmadan küçük adımlarla

Arşınlanan yollar,

Bir yerden bir yere gitmenin

Telaşsız sevinci…

 

Olmadık mekanlarda kıkırdaşmalar

Kocaman kahkahalar

Küçük kıskançlıklar

Sebepsiz gözyaşları

Büyük hayaller

Bitmeyen oyunlar…

 

Ciğerlerin çatlayıncaya kadar koşmalar

Güneşli günlerde

Uçsuz bucaksız boş arsalarda

Hiçbir şey yapmayarak geçen saatler

Sokak aralarında yaktığın ateşler

Toplamaktan bıkmadığın gazoz kapakları

Parmaklarının donup morardığı

Kar tatilleri

Uyuklayarak seyrettiğin filmler

Mahalle değil yıldız savaşları

Yarılan kafalar, kabuk bağlamış yaralar…

 

Okumak için can attığın

Resimli çizgi romanlar

Tatil kitapları

Renkli gazeteler, mecmualar

Bulmacalar…

 

Kızaran kulakların

Çatlayan sesinle

İlk kez söylediğin şarkı

Yabancı bir elin

Başını okşadığı an…

 

Son anda haykırdığın yanıt

Atomu parçalamış edasıyla

Yeşil minderde atılan ilk ters takla

Şefkatli öğretmenler

Beyaz saçlı korku saçan müfettişler

İlk tokatın utancı…

 

Sesini duyarım umuduyla

Kulağını dayadığın raylar

Saatlerce geçmesini beklediğin trenler

İçinde olmayı dilediğin trenler

Son hızla önünden geçerken

Saçlarını rüzgarıyla savuran trenler…

 

Komşunun bahçesindeki erik ağacı

Kömürlüğe sakladığın sapan

Ölü kuşlar

Bakkaldan aşırdığın leblebi tozu…

 

Her defasında güç bela izin alıp

Bir dolu arkadaşınla

Gittiğin plajlar

Gayrı ihtiyari yuttuğun

Mideni burkan

Tekir kokan

Deniz suları…

 

Ezcümle,

Çocukluğumuz.

 

Diyeceğim o ki;

Bir defa daha düşün,

Muhtemelen

Aşk değildir,

Çocukluğunu özlemişsindir.

 

***************